SEARCH SITE BY TYPING (ESC TO CLOSE)

Skip to Content

BODRUM’A DEĞER KATANLAR

HEREDOT ( TARİHİN BABASI )

( MÖ 484 -425 )

Herodotos, Batı Anadolu’da Halikarnassos’da (Bodrum) M.Ö. 484 yılında doğan, dünyanın ilk araştırmacı tarihçisi ve yazarıdır. Onu ünlü yapan Historia adlı eserini düzyazı yani nesir olarak yazmıştır. Romalı devlet adamı, bilgin ve yazar Cicero tarafından Latince “Pater Historiae” (Tarihin Babası) unvanı yakıştırılan Herodot, M.Ö. 425 yılına kadar yaşamıştır. Mezarı Thurium kentinin agorasındadır. Latince adı Thurii olan kentin bugünkü İtalyanca adı Thurio’dur ve İtalya’nın güneyinde Taranto Körfezi’nde yer alır.

Herodot, Anadolu’da sözü geçer büyük bir ailenin üyesiydi. O çağda Halikarnas’ı korkusuz savaşçı ve dünyanın ilk kadın amirali olan, Karya Kraliçesi Artemisia yönetiyordu. Heredot genç bir delikanlı olduğu dönemde, Artemisia’nın yerine torunu II. Lygda’mis kral olmuştu. Pers Kralı Artaxerxes’e bağlı olan bu yeni yöneticiye, özgürlüğüne düşkün halk, bir tiran gözüyle bakıyordu. Bu sebeple Herodot’un amcası ve tanınmış bir şair olan Panyassis’in önderliğindeki devrimci bir grup, ülkelerini Pers boyunduruğundan kurtarmak üzere ayaklandı fakat bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı. Amcası Panyassis bu ayaklanma sonucu öldürülünce, Herodot çok sevdiği Halikarnas’tan, Samos’a sürgüne gitti. Bu ayrılışının ardından, onun bugün bile tüm dünya tarafından tanınmasını sağlayacak olan kitabını yazdıracak birikime ulaştığı, büyük keşif seyahatlerine çıktı.

Günümüzden iki bin dört yüz küsur yıl önce ulaşım aracı olarak sadece binek hayvanlarının olduğu ve yolların tehlikelerle dolu olduğu bir dönemde, Herodot gerçekten de başarılması çok zor ve uzun yolculuklar gerçekleştirmiştir. Trakya’yı, Lidya ve Frigya gibi tüm Anadolu kentlerini, Karadeniz ve Doğu Akdeniz kıyılarını, Mısır’ı, Fenike’yi, İran’ı, Makedonya’yı, Yunanistan’ı gezmiş ve Sicilya’ya kadar varmıştır. Kitabını da burada yazmış ve yaşama burada veda etmiştir. Yolculukları esnasında hem karadan hem de denizden seyahat etmiş ve buralarda karşılaştığı kim varsa onlarla sohbetler ederek bu kentlerin tarihi, coğrafyası, kültürü, inanışları, efsaneleri, yaşam biçimleri hakkında bilgiler toplamıştır. Bu kadar zorlu seyahatleri gerçekleştiren Herodot’un tek ve en büyük teşvik kaynağı elbette ki onda bulunan yeni yerler görme ve öğrenme sevdasıdır. Bu sebeple “Halikarnas Balıkçısı” mahlası ile bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı, Herodot için haklı olarak “dünyanın ilk büyük turisti” demiştir.

Herodot, Thurium kentinde Historia adlı eserini yazmıştır. Kitabın esas konusu, Pers İmparatorluğu ile Antik Yunan kent devletleri arasında geçen kara ve deniz savaşları ve bu savaşları doğuran sebeplerdir. Herodot’un bu eseri, aynı zamanda; Anadolu, Pers, Mısır, Yunan coğrafyaları, tarihi, folkloru, sanatı, mimarisi ve mitolojisi ile ilgili seyahatleri esnasında öğrendiği, gözlemlediği ve araştırdığı bilgileri de içermektedir.  Bu eserin, tarafsız ve bilimsel bir şekilde yapılan ilk tarih araştırması olduğu söylenebilir ve bu bağlamda tarih biliminin doğmasına neden olmuştur.

Kitabının adı olan “Historia” günümüzde “Tarih” kelimesinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Bu eser Türkçe Herodotos Tarih ya da Herodot Tarihi isimleriyle basılmaktadır. Fakat esasen Herodot’un eserine verdiği isim olan “Historia” sözcüğü “araştırma, inceleme, bilgi edinme” anlamındadır. Bu sözcüğün yüzyıllar içerisinde “tarih” anlamını kazanması ve koca bir sosyal bilimler dalı haline gelmesinin “Tarihin Babası” olarak kabul edilen Herodotos’un yazdığı eser sayesinde olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Onun kitabından esinlenen pek çok yeni tarihçi olmuştur. Anadolu tarihi, Herodot tarihi ile başlar.

TURGUT REİS ( DRAGUT )(1485-1565)

Anadolu’da Bodrum yakınlarında bugün Turgutreis olarak bilinen Karabağ köyü’nde Alfara Mevkiinde dünyaya geldi. 12 yaşında bölgedeki Osmanlı askerleri tarafından mızrak ve ok kullanmaktaki kabiliyetinden dolayı dikkat çekince orduya alınır. Ordu bünyesinde başarılı bir denizci ve topçu haline gelir. Bağlı bulunduğu birlik 1517 yılında Memlûk Sultanlığı seferine katılır. Kahire’de bulunduğu sırada Sinan Paşa komutasındaki donanmaya katılır. Deniz topçuluğundaki başarılarıyla dikkat çekmeyi başarır. Zamanla denizcilikte de gelişme gösterince bir guletin komutasını alır. Çok sayıda başarılı seferden sonra artık bir hafif kadırganın sahibi ve kaptanı olur. Bu dönemde Doğu Akdeniz bölgesinde özellikle Venedik Cumhuriyetinin topraklarına ve ticari hatlarına saldırılar düzenler. 1520 yılında Barbaros Hayreddin Paşa donanmasına katılır. Turgut Reis Barbaros Hayreddin Paşa ile dostluğunu ilerletirken rütbesi de yükselecektir. 1526 yılında Sicilya’daki Capo Passero kalesini ele geçirir. 1526-1533 yılları arasında Sicilya Krallığı ile Napoli Krallığı korsanlık yapar. Bu dönemde Barbaros Hayreddin Paşa ile birlikte Adriyatik kıyılarını yağmalayacak, Girit’teki Kandiye’yi ele geçirecektir.

Barbaros’un 1546 yılındaki ölümünden sonra Turgut Reis, Akdeniz’deki Osmanlı donanmasının başına geçer. 1547 yılı Temmuz ayında 23 parça kadırga ile Malta’ya saldırır. Buradan sonra Sicilya ve Korsika üzerine seferler düzenler. 1548 yılında Cezayir Beylerbeyi ilan edilir. 1548 yılında çıktığı İtalya seferi sırasında Napoli’ye saldırır. Bu dönemde Malta’nın kontrolünde olan Trablus’un savunmasının güçlendirilmesi için toplanmış olan 70.000 duka altına el koyar. 1550 yılında Tunus kıyılarını ele geçirir. Sardinya ve İspanya kıyılarına saldırır. 1551 yılı Ağustos ayında Libya’daki Trablus’a saldıracak ve 1530 yılından beri Malta Şövalyelerinin denetimindeki şehri ele geçirecektir. Başarılarının ardından Kanuni tarafından bölgeye Sancak Beyi atanır. 1552 yılında Kanuni, II. Henry ile yapmış olduğu ittifak kapsamında İtalya’ya gönderilen Osmanlı donanmasının başına Turgut Reis’i getirir. Sinan Paşa komutasındaki diğer donanmayla buluşur. Papalık Devleti ile Napoli Krallığı denetimindeki topraklara saldıran Osmanlı donanmaları kıyıdaki kentleri yağmalar. Bunun üzerine harekete geçen Cenova donanmasının başındaki Andrea Doria 5 Ağustos 1552 tarihindeki Ponza Deniz Muharebesi‘nde yenilir.

Bu zaferin ardından Turgut Reis, Akdeniz Beylerbeyi görevine getirilir. Bu dönemde İtalya, Korsika ve Sicilya kıyıları yağmalanacak, Osmanlıların müttefiki olan Fransa için bazı topraklar ele geçirilecektir. 1556 yılında Trablus Paşası ilan edilir. Burada şehrin savunmalarını güçlendirecektir. 1558 yılında Piyale Paşa komutasındaki donanmayla birleşerek Cerbe Adasını ele geçirir. Daha sonra Minorka’ya saldırırlar. 1559 yılında Cezayir’e yapılan bir İspanyol saldırısını püskürtürken, Trablus’ta çıkan yerli ayaklanmasını bastırır. Bu dönemde Trablus’u ele geçirmeye çalışan İspanyol İmparatorluğu kralı II. Felipe’nin girişimleri Cerbe Deniz Muharebesindeki yenilgiyle son bulur.

Kanuni, 1565 yılında Malta Kuşatması için Turgut Reis’e Piyale Paşa birliklerine katılma çağrısı yapınca yaklaşık 1600 askeriyle sefere katılır. Mayıs ayında adaya çıkar. St. Elmo Kalesi kuşatması sırasında diğer kalelerden açılan top ateşi sonucu ağır yaralanır, bir hafta sonra da 23 Haziran 1565 günü hayatını kaybeder. Kuşatma başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra naaşı Kılıç Ali Paşa tarafından Trablus’a götürülür ve orada toprağa verilir.

Cumhuriyet döneminde, Doğduğu Karabağ köyünün bağlı olduğu beldeye Turgutreis adı verilmiştir. Bugün, beldenin kıyısında adını taşıyan bir gezi parkı ve bu parkın içinde Turgut Reisi bir kadırganın burnunda, kılıcıyla ufku gösterir vaziyette tasvir eden bir anıt vardır.

Dragut, Güney Avrupalıların Turgut Reis’e taktığı lakaptır. Turgut Reis’in, Akdeniz’in Hristiyan topraklarına yaptığı seferleriyle yarattığı etki, Dragon (Ejderha) ve Turgut arasındaki ses benzerliğinden yararlanarak Dragut kelimesinin doğmasına yol açmıştır. Batılı kaynaklar, kendisini hala Dragut Rais  olarak anmaktadır.

NEYZEN TEYFİK

( 1879 – 1953 )

Asıl adı Tevfik Kolaylı olan Neyzen 24 Mart 1879’da Bodrum’da doğmuştur.Rüştiye Mektebi muallimi olan Hasan Fehmi Bey ile Emine hanımın oğludur. Çocukluğu Bodrum’da geçen Teyfik’in hayatı yedi yaşında iken kökünden değişir . Bir gün babası ile kahveye gider ve ney ile tanışır ancak otoriter babası iyi karşılamaz ve ney çalmasına izin vermez .

Teyfik  , babasının tayini nedeniyle  on üç yaşında Urla’ya taşınır . Taşındıktan kısa bir süre sonra okulu bırakmasına neden olan bir sara nöbeti geçirir. Sara nöbetlerinin kaynağı tam olarak belli olmasa da doktorunun kendisini rahatlatan bir hobi edinmesi tavsiyesiyle babası Teyfik’in ney çalmasına izin verir . Bunun neticesinde Teyfik , Neyzen Kazım’dan dersler almaya başlar .

İzmir İdadisi’ne girdiyse de sara nöbetlerinden dolayı eğitim hayatına devam edemeyen Teyfik , İzmir Mevlevihanesine giderek Türkçe, Farsça ve Arapça öğrenir. Burada tanıştığı Şair Eşref  ise ona hicvi öğretir.

İstanbul yıllarında Kasımpaşa ve  Galata Mevlevihanelerinde vakit geçirir. 1902’de Bektaşi tarikatından nasip alarak Bektaşi dervişi oldu. O dönemde kariyerini çok etkileyecek Mehmet Akif Ersoy ile tanışır . Teyfik ondan Fransızca öğrenirken , bir yandan Akif’e de ney öğretir . Bu yıllarında Halit Ziya Uşaklığil , Teyfik Fikret , Yunus Nadi ve Ahmet Rasim  ile de arkadaşlık yapan Teyfik 1908 yılında Mısır’ gitmiştir. 1913’te tekrar İstanbul’a dönen Teyfik 1953 yılında ölene kadar burada yaşamıştır .

Neyzen Tevfik genellikle toplum kurallarına uymadan yaşamını sürdürmüştür. Sazını bir geçim kapısı haline geçirmemek için direnmiş, yalnızca içinden geldiği zaman ney üflemiştir. Neyzenliğini geliştirmek kaygısı duymamış, sanat değeri kalıcı bir müzikçi olmak için uğraşmamıştır. Belirli müzik kurallarının dışına çıkmış, hep duyarak çalmış ve dinleyenleri etkilemiştir. Kendi açıklamasına göre yüze yakın plak doldurmuştur. Neyzenliğinin yanı sıra adını yergi ve taşlamaları ile de duyurmuştur. Kimi eleştirmenleri göre bu türün Nef’î ve Eşref’ten sonra üçüncü önemli temsilcisi sayılır.

Ününün yaygınlaşmasında halk tarafından çok sevilmesinin de çok büyük payı vardır. Ancak oldukça eski bir dil kullanması nedeniyle güç anlaşılan ve biçimsel açıdan yetersiz kalan bu şiirleri pek kalıcı olmamıştır.

Adaletsizliğe, çıkarcılığa, kör inançlara, baskıya, otoriteye, din istismarına sert ve etkili bir üslupla hicivlerinde ve hayatında baş kaldıran Neyzen, eski yazıyla “Hiç” yazan bir künyeyi hayatı boyunca taşımıştır.

Hiç (1919) ve  Azâb-ı Mukaddes (1949) en bilinen şiirleri , Nihavent Saz Semaisi , Şehnazbuselik Saz Semaisi , Taksimler taş plak en sevilen besteleri arasında sayılabilir.

AVRAM GALANTİ

[Abraham Galante] (Bodrumlu)

(1873-1961)

Avram Galanti, 4 Ocak 1873 tarihinde Sefarad bir ailenin üyesi olarak Bodrum’da dünyaya geldi. Ailesi uzun yıllardır bölgedeki sosyo-ekonomik hayatın aktif bir parçasıydı ve ailenin bireyleri yerel yönetimin farklı birimlerinde yer almaktaydı. Eğitimine altı yaşında Bodrum’daki cemaat ilkokulunda başlayan Galanti, dokuz yaşındayken ailesi tarafından Rodos’a gönderildi. Rodos’taki yatılı okulda bir yandan İbranice, Ladino ve Fransızca dersler görürken, bir yandan da Türkçe öğrenmeye başladı. 1887’de Rodos’taki eğitimini tamamlayıp Bodrum’a döndü ve eğitimine önce Bodrum Rüşdiyesi’nde ve daha sonra İzmir Mekteb-i İdadi Mülkiyesinde devam etti. 1894 – 1902 yılları arasında Rodos’da okul kurdu . İzmir’in önemli gazetelerinden Hizmet’te “Maarifimiz ne Yolda Terakki Edebilir?” başlıklı yazı dizisinde Osmanlı eğitim sistemi içerisinde eğitim veren kurumlar, bu kurumların yeterliliği, eğitimde kullanılan kitaplar, yöntemler ve yaklaşımlar gibi konularda fikirlerini okuyucuyla paylaştı. Aynı yıllarda Galanti, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üyeleriyle de yakın ilişkiler kurmaya başladı ve bu ilişkiler ileriki yıllarında artarak devam etti. 1902’de İzmir’e geçen Galanti, burada bir yandan öğretmenlik yaparken bir yandan da farklı gazetelerde yazılar yayımlamaya devam etti. 1904’te İzmir’den ayrılarak Kahire’ye gitti. Kahire’nin dinamik siyasi ve düşünsel ortamında farklı siyasal ve entelektüel çalışmalar yaptı. İttihat ve Terakki’nin yayın ve fikirlerinin yayılmasına destek verdi. 1905 yılında başlığı sopa anlamına gelen La Vara gazetesini çıkarmaya başladı. Galanti, 1909 yılında Kahire’den ayrılarak önce İngiltere’ye ardından da Almanya’ya gitti. Galanti, 1911 yılında kalıcı olarak ikamet edeceği İstanbul’a geldi. Bahriye Nezareti’nde tercüman olarak göreve başladı. Bir yandan da 1912 yılı itibarıyla Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nde yarı zamanlı olarak kâtiplik ve çevirmenlik görevini üstlendi ve Hilâl-i Ahmer Mecmuasına yazılarıyla katkıda bulundu.

Galanti, 1. Dünya Savaşının başlamasının ardından Yeni Mecmua ve Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası gibi dergilerde yazılar yayımlayarak dönemin düşünce hayatının aktif bir üyesi oldu. 1. Dünya Savaşı sonrasında Galanti , Akvam-ı Kadime-i Şarkiye profesörü olarak atandı. 1921 yılında Vakit gazetesinde yayımladığı “Türkiye Kurtulmamış Yahudilerin Sığınağı” başlıklı makaleyle Osmanlı devletiyle Yahudiler arasındaki olumlu ilişkileri ve Osmanlı topraklarının Yahudiler için önemini anlatmayı amaçladı. Tarihteki Yahudi ve Türkler arasındaki ilişkiyi olumlu bir perspektifle sunduğu bu makaledeki tarihsel anlatısını Cumhuriyet yıllarında yaptığı çalışmalarda detaylandırarak genişletecekti.

Kapsamlı dil becerileriyle Millî Mücadele yıllarında Anadolu’daki çabalara destek vermeye çalıştı. Bir yandan Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nde görev almaya devam etti bir yandan da Anadolu’da Millî Mücadele’yi yürüten Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına gönderilmek üzere günlük basın haberlerini çevirdi. Mustafa Kemal Atatürk ve fikirlerinin Anadolu’da başlayan yeni dönem için anlam ve öneminin altını çizdi. 1923 yılındaki “Tarih-i Medeniyette Mustafa Kemal ve Kumanda Ettiği Türk Ordusu” başlıklı makalesinde Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının savunduğu “hürriyet ve istiklal” fikirleri çerçevesinde elde edilen başarının düşünsel ve duygusal yansımalarının Anadolu’nun sınırlarının ötesine geçtiğini ifade ederek, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde elde edilen başarıları genel medeniyet tarihi içerisindeki önemine dair fikirlerini izah etti. 1925 yılında Akşam gazetesinde yayımladığı yazılarında elde edilen siyasal, askeri başarıların mahiyetini ve yansımalarını daha geniş ölçekte ve tarihsel bir perspektifte değerlendirmeye devam etti. “Herkes Bir “Gazi” İstiyor” başlıklı yazısını Almanca bir şarkıdan esinlenerek “Sen büyüklüğünden haberdar değilsin, ey Mustafa Kemal!” sözleriyle sonuçlandıran Galanti, o yıllardaki konuyla ilgili yazılarında Mustafa Kemal Atatürk’e atfettiği siyasal, kültürel, tarihsel önemi ve verdiği değeri açıkça dile getirdi.

Soyadı Kanunuyla birlikte Bodrumlu soyadını alan Galanti bu yıllar içerisinde Anadolu’daki Yahudi tarihine, Türk Yahudi ilişkilerine, Türk ve Yahudi kültürüne dair eserler üzerine çalıştı, farklı tarihsel belgeleri yayına hazırladı.

Galanti, 1943 – 1946 yılları arasında Niğde milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi. Milletvekilliği dönemi sona erdikten sonra İstanbul’a dönen Galanti, Kınalıada’ya yerleşti. Hayatının son yıllarını toplumdan uzak bir şekilde yaşamayı tercih eden Galanti, 1961 yılında vefat etti. Vefatından sonra sağlam kalan özel belgeleri, arşivi ve kitaplarının bir kısmı İsrail’deki Yahudi Halkı Tarihi Merkez Arşivleri’nde bir diğer kısmı ise İsrail Ulusal Kütüphanesi  arşiv bölümünde bulunmaktadır.

Galanti Yahudi tarihi, Türk tarihi, Türk ve Yahudi ilişkileri, farklı dillerle ilgili filolojik hususlar gibi oldukça geniş bir alanda altmışın üstünde kitap ve yüzlerce makale yayımlamıştır.

CEVAT  ŞAKİR  KABAAĞAÇLI

Halikarnas Balıkçısı
(1890-1973)

Cevat Şakir Kabaağaçlı, 17 Nisan 1890’da Girit’te doğdu. Babası, Osmanlı komutanlarından ve tarih yazarlarından  Kabaağaçlızade’lerden  Mehmet Şakir  Paşa, annesi Sare İsmet Hanım’dır.  Amcası ve babasının aile çevresi  Cevat Şakir’in kişiliğini büyük ölçüde etkilemiştir. Çoğu dünya çapında ün yapmış sanatçılar bu aileden yetişmiştir.  Cevat Şakir’in çocukluğu babasının memuriyeti dolayısıyla beş yaşına kadar Atina Faleron’ da geçti, daha sonra ailece İstanbul Büyükada’ya yerleştiler.

Cevat Şakir, öğrenimine Büyükada Mahalle Mektebi’nde başladı. İngilizcesi ileri olduğu için Robert Koleji’nin hazırlık sınıfını okumadan birinci sınıfa alındı. Robert Kolejini pekiyi derece ile bitiren Cevat  , öğrenimine  devam etmek üzere İngiltere’ye gönderildi. Oxford Üniversitesi Yeni Çağlar Tarihi bölümünde öğrenim gördü.

Cevat Şakir 1918 yılında İstanbul’a dönmüş ve basın mesleğinde çalışmaya başlamıştır. Mehmet Zekeriya Sertel’in Resimli Ay, Resimli Hafta, Sedat Simavi’nin İnci dergilerinde yazılar yazmış, kapak resimleri ve karikatürler çizmiştir.

Cevat Şakir Resimli Hafta Dergisi’nin 13 Nisan 1925 tarihli sayısında yayımlanan “Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmaya Nasıl Giderler” başlığı ile yazdığı yazıdan dolayı Ankara İstiklal Mahkemesi tarafından üç yıl kalebentlik cezası alarak Bodrum’a sürgün edilmiştir. Bodrum’a ilk gelişi böyle olur.

Cevat Şakir Bodrum’da yaklaşık 25 yıl kalır. Bodrum’un Karia çağındaki adını kullanarak Halikarnas Balıkçısı takma adıyla yazılar yazmaya başlar. Bodrum’un güzelleşmesi için büyük çabalar harcar. Yurtdışından getirttiği bitki tohumlarını Bodrum’un dört bir yanına eker. Bodrum’da yaşadığı yıllarda sadece bir yazar değil, aynı zamanda bir bahçıvan, öğretmen, ve balıkçıdır.

İkinci Dünya Savaşı’nın sıkıntılı ve zor yılları Cevat Şakir’i Bodrum’dan ayrılmak zorunda bırakmıştır. Yatağan adlı emektar teknesini,  evini satar ;  ceplerine doldurduğu tohumlarını da Bodrum’un  dört bir yanına serptikten sonra İzmir’e yerleşir.

Cevat Şakir, İzmir’e yerleştikten sonra yazarlık ve rehberlik yaparak yaşamını sürdürür. Bu yıllarda da sık sık Bodrum’a gelir, elleriyle diktiği ağaçları ziyaret eder, denizci dostları ile konuşur. İzmir’de Gündüz Hikayeleri Dergisi, Tan, Cumhuriyet, Demokrat İzmir, Anadolu adlı dergi ve  gazetelerde yazılar yazar.

13 Ekim 1973 yılında İzmir’in Hatay semtindeki  Merhaba  Apartmanı’nda ölür.  Vasiyeti üzerine Bodrum’un Türbe tepesine gömülür.

Cevat Şakir Kabaağaçlı, dayısının kızı Hamdiye Hanım ile, daha sonra Giritli bir ailenin kızı olan Hatice Hanım ile evlenmiştir.

Hamdiye Hanım’dan olan oğlu Sina Kabaağaçlı 1997 yılında ölmüştür. Hatice Hanım’dan olan üç çocuğundan İsmet Noonan ve Aliye Önce İzmir’de yaşamaktadır. Oğlu Suat Kabaağaçlı ise 2009 yılında ölmüştür.

Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın bir anı eseri  ( Mavi Sürgün ), altı romanı ( Aganta  Burina Burinata, Uluç Reis, Ötelerin Çocuğu, Turgut Reis, Deniz Gurbetçileri, Bulamaç), beş hikaye kitabı ( Ege’den Denize Bırakılmış Bir Çiçek,  Gençlik Denizlerinde,  Parmak Damgası, Çiçeklerin Düğünü, Dalgıçlar), onbir deneme eseri  vardır (Anadolu Efsaneleri, Anadolu Tanrıları,  Bodrum, Anadolu’nun Sesi,  Asia Minor, Hey Koca Yurt, Merhaba Anadolu, Düşün Yazıları, Altıncı Kıta Akdeniz, Sonsuzluk Sessiz Büyür, Arşipel).

Türk Edebiyat tarihinin büyük öykü, deneme ve roman yazarı Cevat Şakir Kabaağaçlı Bodrum’la özdeşleşmiş bir yaşam ustasıdır.

to-topto-top